28 Nisan 2024, Pazar

Reel Economy

Önce Ekmekler Bozuldu,Sonra Sular

Yıllar önce yitirdiğimiz yazar Oktay Akbal’ın bir eserinin adını başlığa yazdım: “Önce Ekmekler Bozuldu”. Yazarımız, İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan yoksulluğu ve yolsuzluğu ekmeğin içine katılan maddeleri konu alarak dile getiriyordu.

Ekmeklerde bozulma azalarak devam etti ve sonra sadece “Gramajdan çalınarak” devam etti. Her zam geldiğinde fırıncılar “Ekmeğe zam diyerek ” belediyelerin kapısına dayandılar.

Seksen öncesi yerel yönetimlerde büyük kentleri alan CHP belediye başkanları İstanbul, Ankara, Eskişehir ve Bursa gibi kentlerde belediye ekmek fabrikaları kurdular.

Ekmeğe çeşitli madde katanlar, beyaz ekmeğe sadece besleyici ve bayatlamayı önleyici madde katmadılar.

Beslenme konusunda altmışlı yıllarda Anadolu’yu dolaşan, verdiği konferanslarla “Beslenme ve zekâ” arasındaki korelasyonu anlatan Osman Nuri Koçtürk’e kulak asılmadı. Üstelik margarin yemeyin, tereyağ, zeytinyağı kullanın, beslenmenizde eti unutmayın dediği için margarinciler tarafından sevilmedi ve adı “goministe” çıktı. O dönemde bazı anlı şanlı profesörler (üniversite azdı, profesör daha da azdı) radyolara çıkıp, gazetelere demeç veriyorlardı: “Tereyağ damar sertliği yapıyor, margarin yiyin”. Gülmeyin, şimdi farklı mı? Doğal gıda yiyin, kollestrol ilacının o kadar faydası yok, yatıştırıcı kullanmayın diye konuşanlara nasıl tepki veriliyor.

 Oysa rahmetli Koçtürk, ekmeğe katılacak çok az miktarda kepeğin ekmeğin besin değerini arttıracağını ve daha besleyici olacağını söylüyordu. Ayrıca ördek, kaz, hindi ve tavşan gibi hayvanların da yenmesi gerektiğini savunuyordu.

O yıllarda ince hastalığın yaygın olduğu yıllardı. Beslenme bozuklukları nedeniyle insanlarda çeşitli hastalıklar meydana geliyordu.  İnsan yaşam süresi 50-55 yıl arasındaydı. Hava temizdi, sular içilebiliyordu.

Bugün ekmek israfından söz ediliyor. Kimse doğal katkı maddeleriyle ekmeğin ömrünü nasıl uzatırız demiyor, bu konuda çalışmıyor.

Plansız sanayileşmeyle her şeyi yok ettik. Ovaları, dereleri, ırmakları, gölleri, denizleri… HEPSİNİ YOK ETTİK. Önce şehirlerde içme suları aşırı kentleşmenin yarattığı kirlilikten içilemez hale geldi. Şebeke de kaba su (kireçli su) olan yerlerde damacanayla içme suyu satılırken zamanla içilebilir suyu olan kentlerde şişelenmiş, plastik bidonlarda su satılmaya başladı.

Yaklaşık sekiz-on yıl önce Edirne’de içme suyu ihalesi konusunda çıkan dalavereler üzerine yapılan operasyonda gözaltına alınan Ahmet Özal; “Türkiye’nin su piyasasının 50 milyar olduğunu ve yabancıların bu pazara göz diktiğini” söylemişti. Gerçek bu.

Elimizde dolaştırdığımız yarım litrelik bir pet şişe için 1,5 litre su harcandığını biliyor musunuz? Dereleri, gölleri besleyecek pınar suları şişeleniyor.  Hiç kimse belediyelerin görevi vatandaşa içilebilir su vermek olduğunu hatırlatmıyor.

Diğer ülkeleri bilmem ama Hollanda da su çeşmeden içiliyor. Şehirlerde medeniyetin göstergesi temiz hava, içilebilir su ve kolay ulaşımdır.

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Makale Yorumları

Makaleye Ait Yorum Bulunmamaktadır.

Yorum Yazın

CAPTCHA security code
Yorum Gönder

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

yukarı çık